Fahrenheit 451 / Ray BRADBURY

Kasım 27, 2016



Yine yeniden merhabalar. Kütüphanemdeki kitaplardan birini okumak yerine Tüyaptan aldığım yeni kitaplardan birini okumaya karar verdim ve tercihim Fahrenheit 451 oldu. Distopyaları pek sevmem ama yine de merak ettiğim eserlerden biriydi. Tüyap'a gitmeden önce instagramdan bir kaç kişiden kitap önerisi istedim ve cevap verenler arasında murekkep isimli kullanıcı bana bana kara dörtleme diye geçen dört distopya eserini önerdi ki elbette bunlar arasında Fahrenheit 451 de vardı. Kara dörtleme olarak geçen bu eserler; Yevgeni Zamyatin - Biz, Aldous Huxley - Cesur Yeni Dünya, George Orwell - 1984 ve Ray Bradbury - Fahrenheit 451.  

 

Kitabı ilk okumaya başladığımda anlamakta zorlandığımı itiraf etmeliyim. Hatta okuduğum gibi hemen anlamadığım içinde kendime öfkelenmeden edemedim. Bunun üzerine birde kitabı okumaya başladığım zaman ablamın konuşası tuttu ve kitabı anlamak daha da güçleşti. Sonunda ablamı susturup kitaba yoğunlaştım. İlk başlarda belki de anlamadığım içindir sıkıcı gelen kitap ilerledikçe beni kendine bağladı ve kitabı elimden bırakamaz oldum. Kitaptaki dünyada artık insanlar kitap okumak istemiyor ve devlette kitap okunmasını yasaklıyor. Evler artık ateşe dayanıklı olduğu içinde itfaiyecilere yeni bir görev veriliyor. Kitapları yakmak. Sevgili baş kahramanımız Guy Montag da bir itfaiyeci. Eşi ise oturma odasındaki televizyon ünitesine bağımlı yaşayan bir kadın. Montag, pek düşünmeyen ve işini severek yapan bir adamdı. Ateşin büyüleyici olduğunu ve mutlu olduğuna inanıyordu, ta ki Clarisse McClellan ile karşılaşıncaya kadar. Clarisse onun aksine çok fazla düşünen ve her şeyi sorgulayan henüz on yedi yaşında bir kızdı. Onunla yaptığı kısa yürüyüşler sonunda Montag artık önceden olduğu adam değildi. Yaptığı her şeyi sorguluyor ve mutlu olmadığını artık biliyordu. Çok fazla spoiler vermek istemiyorum bu yüzden kurgudan ziyade yorumlarımdan ve bende uyandırdığı hislerden bahsetmek istiyorum. Kendimi o zaman düşündüm ve hiç kitap okumamış biri olarak Guy Montag kadar cesur olur muydum, bilemiyorum. Belki de bende televizyon ünitelerine bağımlı yaşayan ve 'aile' ile vakit geçirip etrafımda olanlardan bir haber yaşayan zavallı insanlardan olurdum ve beni en çokta bu korkutuyor. Bu distopya Bradbury'in yaşadığı dönemi gözlemlemeleri üzerine yazılmış ve bu da demek oluyor ki aslında eserde geçen olaylar gerçekte olabilirdi ve beni korkutan şeyde bu oldu. Dediğim gibi distopyalardan hoşlanmam, bunun sebebi de olabilecek kötü şeyleri yansıtmalarıdır ve ben ütopya insanıyımdır. Yine de bu romanı okumanızı tavsiye ederim. Dünyaya, insanlara, kitaplara ve kendinize daha farklı bakmanızı sağlayacağına inanıyorum. Olduğunuz insanı, yapmakta olduğumuz her şeyi ve mutlu olup olmadığınızı sorgulamaya başlıyorsunuz. Kendimizi keşfetmemiz de ve en azından dünyamız için daha yararlı olmamız da bize yardımcı olacak bir eser olduğunu düşünüyorum. Bir sonraki yazımda görüşmek üzere, esen kalın efenim...

melle. rêveur

You Might Also Like

0 yorum

Facebook

Flickr Images

Subscribe